“La Dolce Vita” ile İnsanoğlunun Mutluluk Arayışı

02.11.2021
1.031
A+
A-
“La Dolce Vita” ile İnsanoğlunun Mutluluk Arayışı

Bir filmi tam anlamıyla anlayabilmek için, izlerken bazı soruları cevaplandırmanız gerekir. Bu sorular arasında bana göre en mühim olanı; karakterin motivasyonunun (amacının) ne olduğudur. Çünkü filmlerde gördüğümüz olayların çoğu, ana karakterimizin motivasyonu uğruna yapılan eylemlerdir.

Federico Fellini’nin 1960 yapımı “La Dolce Vita” (Tatlı Hayat) filminde ana karakter olan Marcello’nun çok basit gibi görünen ama bir o kadar da zor olan bir motivasyonu vardır. Mutlu olmak… 

İnsanoğlunun mutluluk arayışı asırlardır devam etmektedir. Her insan hayatının belli dönemlerinde “mutlu olmak” için çabalar. “La Dolce Vita” filminde Marcello karakteri başarılı bir magazin editörüdür. İşindeki başarısından dolayı ünlü insanlarla sık sık bir araya gelme imkanı vardır. Ancak ne kadar başarılı olursa olsun, mutsuz biridir. Mutluluğu, başarıda bulamamıştır. H. Jackson Brown’ın bu konu hakkında şöyle bir sözü var: “Başarı istediğini elde etmek, mutluluksa elde ettiğini sevmektir.”

Yaptığı işte mutlu olamayan Marcello, 7 gece boyunca farklı ortamlarda, farklı insanlarla mutluluğu elde etme çalışır. Film boyunca mutluluğu din, şöhret, aşk ve aile gibi temalar üzerinde arar.

Yönetmen bu konsepti işlerken bizi de Marcello’nun yanına alıyor ve mutluluğu nerelerde aradığımızı sorgulamamızı istiyor. Filmden spoiler vermemek adına detaylardan çok bahsetmek istemiyorum. O yüzden belli bir sahne üzerinden gideceğim. Filmde en sevdiğim sahnelerden birisi olan Marcello ve Steiner karakterinin konuşması…

Steiner şöhret sahibi bir adamdır. İki tane çocuğu ile çok tatlı bir çekirdek aileye sahiptir. Etrafındaki insanlar onu sever ve her gece evi birçok misafirle dolar. Marcello, Steiner’in bu durumuna imrenir ve onun gibi olmak ister. Onun gibi olursa motivasyonu olan mutluluğa ulaşacağını zanneder. Çünkü mutluluk için başvurduğu her şey Steiner’da mevcuttur. Bunun üzerine Marcello ile Steiner arasında şöyle bir diyalog geçer:

Marcello: Çocukların, karın, kitapların ve bir sürü olağanüstü dostun var. Boşuna uğraşıyorum. Asla senin gibi mutlu olamayacağım. 
Steiner: “Benim gibi olma! Benim gibi kurtuluşu dört duvar arasında arama! En sefil hayat bile, her şeyin önceden belirlendiği, toplum tarafından düzenlenen bir varoluştan iyidir.
…Bazı geceler bu karanlık ve sessizlik beni boğuyor. Huzur beni korkutuyor. Hem de her şeyden çok. Bu sessizlik, ardında cehennemi saklayan bir maske gibi geliyor. O zaman çocuklarımın geleceğini düşünüyorum. Dünya harika bir yer olacak deniyor. Bir telefon konuşması insanın tüm hayatını sona erdirebilecekken bu nasıl mümkün olabilir? İnsanlar arzularından ve tutkularından ayrı yaşayıp kendilerini bir sanat eserindeki uyuma vermeli. Zamanın dışında yaşayacak kadar, her şeyden uzaklaşacak kadar çok sevmeyi öğrenmeliyiz. Buna mecburuz” 

Ana karakterimiz Marcello bu konuşmanın ardından, sözde harikulade bir hayat yaşayan Steiner’in bile mutlu olamadığını fark eder.

Aslında Steiner’in dedikleri filozof Arthur Schopenhauer’ın “Mutlu Olma Sanatı” isimli kitabında değindiği bazı görüşlere benziyor. Schopenhauer’in bu kitabında söylediğine göre; biz bu dünyaya zevk alma hevesi ile doğarız ancak zevk bir illüzyondur. Acı ve ıstırap gerçektir. O yüzden mutluluğun sırrı: mutlu olmaya çalışmak yerine daha az acıyla yaşamaya çalışmaktır.

Schopenhauer’a göre aklı başında kişi hoş olanın değil, acı vermeyenin peşinde olur. Bu durumda mutlu olmanın yolu, çok mutlu olmayı istememektir. İnsanın mutluluğu araması yerine, çektiği acıyı azaltmaya çalışması daha doğru bir eylem olacaktır. Arthur Schopenhauer’a göre mutlu olmanın (pardon acıyı azaltmanın) en etkili yollarından biri de sanat ve felsefe ile uğraşmaktır. Peki bir sanat eseri nasıl bizi acıdan uzaklaştırabilir?

Başarılı bir sanat eseri belki problemlerimizi çözmeyebilir. Fakat bizi bulunduğumuz gerçeklikten ve çektiğimiz acılardan bir anlığına koparır. Bizi farklı bir dünyaya götürerek, gündelik dertlerimizden bir anlığına kurtulmamızı sağlar. Bu da bizi her ne kadar tam anlamıyla ‘mutlu’ etmese de acıdan bir süre uzaklaştırır.

Sonuç olarak biz de Marcello karakteri gibi mutluluğu farklı ortamlarda aramanın ne kadar anlamsız olduğunu fark ederiz. Steiner’ın da dediği gibi; insanın huzura kavuşması için bir şeye bağımlı olmaya çalışması anlamsızdır. İnsan, huzuru ancak kendi içinde bulabilir. Belki de Marcello mutluluğu bulmak için etrafa bakınmak yerine, en yakınında olan “kendine” baksaydı, bu kadar uğraşması gerekmezdi…

  • “Mutluluk daima yakınımızdadır, yakalamak için çoğu zaman elimizi uzatmak yeter.” 

Davut Kurt
Davut Kurt
Anlatacak çok şeyi olan biri
YAZARA AİT TÜM YAZILAR
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.