Korku Tetiği

01.12.2021
669
A+
A-
Korku Tetiği

Tülay Kök’ün en sevdiğim ve beni en çaresiz hissettiren cümlelerinden biri şu olmuştur: “Biz küçükken korktuğumuzda, endişelendiğimiz anlarda bizi sakinleştiren biri olmadıysa, büyüdüğümüz zaman kendi kendimizi sakinleştirmemiz oldukça zorlaşıyor.” Nasıl olsa kimse beni anlamaz gibi bir çekirdek inançla başa çıkmamıza engel olan bir durum bu, nasıl sakinleşeceğini bilememekteki çaresizlik hissi. Çünkü hem nasıl sakinleşeceğinizi bilemezsiniz hem de bunu nasıl anlatacağınızı. Cümle neden beni bana çaresiz hissettiriyor onu anlatayım. Bu korku anları bizim şemalarımızı tetikleyen anlar olabiliyor. Karşımızdaki ile hiç alakası olmadığı halde tetiklenip kendi huzurumuzu da içinde bulunduğumuz anın güzelliğini de zor duruma sokabiliyoruz. Hayatı Yeniden Keşfedin isimli kitapta Temel Güvenin yapı taşında bulunan iki şema var biri “Terk Edilme Şeması” diğeri ise “Kuşkuculuk ve Kötüye Kullanılma”. İlkinin isminden de anlaşılıyor anne bir var bir yoksa veya tümden yoksa bu şemada bazı çekirdek inançlar oluşuyor ve büyüyünce ne olacaksın sorusunu acı acı yaşatan bir yere evriliyor. Kuşkuculuk ve Kötüye kullanılma ise küçükken gerek cinsel gerekse başka türlü kullanılmış olmanın inançları ve korkularıyla dolu. Bu bölümleri kendi penceremden kendi anladığım ve gözlemlediğim biçimde anlatacağım.

Okul gezisinin olduğu bir gündü ve ben de görevli olduğum için okula çok erken bir saatte gittim. Geziye gelecek çocuklardan birini ailesi çok erken bir saat olmasına rağmen okula bırakıp gitmiş. Çocuk muhtemelen etrafta kimseyi de göremeyince haykırarak ağlamaya başlamış ki ben de ağlamanın yarısında falan yakalamış olabilirim. Aklıma direkt olarak terk edilme şeması gelmişti o gün. Çünkü çocuk “beni bıraktılar, beni unuttular” diye ağlıyordu. Tabii hemen sakinleştirdim. Bu gibi durumlar görmezden gelinecek durumlar değildir çünkü. Kayıtsız kalındığını hissetmesi onu yeterince yıkmışken birinin dikkatini çektiğini, onun acısını birinin anladığını bilmesi bir parça da olsa sakinleşmesine vesile olacaktı. Bir çocuğun terk edildiğini sanması bile bu kadar can yakarken gerçek bir terk edilişin çocuğun zihin dünyasında yaratacağı yıkımı siz düşünün ve elbette yetişkinlikteki hayatına yansıyacak etkileri. Şimdi gelelim Terk Edilme Şeması ve onun tetiklenmesi durumuna. İlk olarak şema ne demek ve ne işe yararı anlatsam iyi olur. Bu vereceğim bilgileri Tülay Kök’ten öğrendim. Yazıda bahsedeceğim genel bilgiler hem ondan hem de kitaptan olacak. Şemalar, bizim henüz çok küçükken öğrendiğimiz duygu ve düşünce kalıplarına deniyormuş. Hepsi kötü değil, şemalar bizi hayatta tutan şeyler aynı zamanda. Sadece bazıları bizi öldürecek kadar dirençli olabiliyor. Çeşit çeşitler: kötüye kullanılma şeması, duygusal yoksunluk şeması, bağımlılık, dayanıksızlık, kusurluluk, başarısızlık, boyun eğicilik, haklılık şemaları gibi çeşit çeşit. Acı olan da şu: bu şemalar nasıl beslendi? Büyüdüğümüz ortamda hangi davranış kalıplarına maruz kaldık ve dolayısıyla tepkilerimizi geliştiren bu öğrenmeleri nasıl evlerde öğrendik? Ters Yüz adlı bir animasyon filmi var, çocuk/komedi kategorisinde geçmesine rağmen ben salt bir çocuk filmi olduğunu düşünmüyorum. Çünkü şemaları öğrendiğim ilk anda bu film gelmişti aklıma. İzleyenleriniz vardır izlemeyenlerin de bir bakmasını önerebilirim. Çünkü orada karakterin zihninde evler var. Aile evi, arkadaşlık evi gibi ve bu evler her oluşan yeni anıyla beraber büyüyor, genişliyor. Kötü bir anı varsa kötü bir biçimde inanç gelişiyor iyi bir anı varsa da iyi. Kritik olan ise filmde de yer verilen “çekirdek anı”lar. Çünkü çekirdek anılar hiç değişmiyor. İşte şemalar da böyle. Bir dakika hiç değişmiyor ifadesi yanlış çok yanlış olur. Değişmesi çok zor desem daha doğru bir anlatım olacak.

Bizim kültürümüzde hep nerelisin diye sormalarının da sebebi bu galiba. Biz insanlar, göre göre öğreniyoruz. Gördüğümüz davranışları doğru, duyduğumuz sözleriyse normal olarak atıyoruz zihnimize. Doğrusunu o zannediyoruz. Bu sebeple nerelisin, kimlerdensin diye sorduklarını düşünüyorum. Nasıl bir evde büyüdüğümüz bu kadar önemli mi sahiden? Peki haksızlık yok mu? O kısmı yetişkin olup kendinin farkına varma ile açıklayabiliriz sanırım ya da bilmiyorum. Çocukken nasıl sakinleşeceğimizi bilmiyorsak büyüyünce nasıl öğreneceğiz?

Şimdi o çocuğu düşünelim. Bu kadar korkmasına sebep olan şey neydi? Yalnız kaldığını düşünmesi, herkesin onu bırakıp gittiği ihtimali. Korkması bu yanılgıya düşmesi için yeterli oldu peki büyüyünce ne olacak? Yalnız bırakılacağını (doğru veya yanlış) hissettiği an tetiklenecek. Her tetiklenmede aynı davranış kalıpları, aynı düşünceler, aynı döngüler. Sadece terk edilme şeması mı peki? Cinsel olarak veya daha başka biçimlerde kullanıldığını hissettiği anlarda da tetiklenecek belki de. Çok bildiğimden değil benim de var içinde dönüp durduğum döngülerim. Bir türlü kıramadığım inanç kalıplarım. Alıp duvara savuramadığım yargılarım. Çünkü zannediyoruz ki o inanca tutunmayı bırakırsak öleceğiz. Bizi hayatta tutan o zannediyoruz. Halbuki daha iyisine inanmak mümkün. Fakat çok zor. Evet zor. Bu yüzden çocukluk önemli.

Kitapta bu gibi şemaları nasıl iyileştirebilirizin anlatımı yapılıyor. Bu süreçler zor süreçler öyle kolay anlatılıyor gibi durmasın. Her tetiklenme izi takip edip o anılar üzerinde çalışmanın bir fırsatı. Çok acılı oluyor tabii ki ve tabii ki kimse bunları yapmak zorunda değil. Kimse unutmak istediği anıları hatırlamak zorunda değil. Fakat kimse kimseyi kırıp incitmek zorunda da değil. Kimse travmalarının arkasına sığınıp diğerlerine kötü davranış göstermek zorunda da değil. Elbette her şey seçim. Elbette iyilik bir seçim, kötülük bir seçim. Çünkü biz artık çocuk değiliz. Artık sesimizi çıkarabiliriz. Chuck Palahniuk’un Gösteri Peygamberi’nde de söylediği gibi: “Çünkü bir şeyler yapmak zorundayım, bir ses çıkarmak zorundayım, bağırmak, çığlık atmak, ağlamak, küfretmek, ulumak zorundayım; o yüzden gülüyorum.”


Daha mutlu günlere…

Büşra Şahin
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.