Eve Dön Çağrısına Neden Kulak Asmadık?

13.07.2020
1.027
A+
A-
Eve Dön Çağrısına Neden Kulak Asmadık?

Yazı detayını buraya yazınızZihnimi kurcalayan şeyler olduğunu farkettim evde olduğumuz şu günlerde. Sanırım evde insanın düşünmek için çok vakti oluyor. Neyin ne olduğunu

 

sorgulaması için… Bu günlerde elimde Hüseyin Etil’inİsmet Özel ve Partizan isimli kitabı var. Kitabı okurken aklıma şu soru çalınıp durdu: Eve dön çağrısına neden kulak asmadık?

 

 

 

Cemal Süreya, İsmet Özel için demişti ki: “İsmet Özel’den solcular vazgeçemedi, sağcılar da bir türlü tam sahiplenemedi.”

 

Bunun nedeni acaba iki kesimin de “Eve dön! Şarkıya dön! Kalbine dön!” çağrısına kulak asmamak yahut bu çağrıyı gözden gelmemek miydi?

 

Malum karantina günlerinde evlerimizdeyken biraz bu konu hakkında düşünelim istedim. Aslında Anadolu irfanı dediğimiz şey, – şu bizim horladığımız, bakmaya tenezzül bile etmediğimiz -ak sakallı koca dedelerimiz ve pak yaşmaklı ninelerimizin avcunun içindedir. Eve döneceksek eğer ilk sığınacağımız yer orası olmalı. Yani bu toprakların yabancısı olmamalı, bu toprağın sahihşarkısını kulaklarımızda duymalı ve o ak pak Türksesini duyup o sese doğru yönelerek kalbimizedönmeliyiz.

 

Eve dönmenin yolları basit olduğu kadar bir o kadar da çetrefilli. Peki biz öncelikle “uzun yola çıkmaya” niyet ettik mi? İşte tam manasıyla niyet edemediğimizden Cemal Süreya bu cümleyi kurdu.

 

Fakat biz gözümüzü yumduk, kulaklarımızı tıkadık. Bizim pek laik, pek

 

demokratik solcularımız İsmet Özel’i sahiplenemedi. Peki neden? Çünkü bu

topraklara sahici bir gözle bakmak istemediler. İsmet Özel“Evet, isyan!”1

derken başka bir şey diyordu, onlar başka bir şey diyordu. Eve dönmek derken

“sahibim Köroğlu’nun da sahibi değil mi”2 diyordu. Yunus diyordu, Karacaoğlan

diyordu. Bu liberal laik demokrat solcularımıza pek dokunmuyordu. Peki

 

sağcılarımız, onlar neden sahiplenemedi İsmet Özel’i? Çünkü cumhuriyetin ilk

 

 

 

 

 

 

1 Evet,İsyan – İsmet Özel

 

2 İnce Sızı – İsmet Özel

 

 

yıllarında solcuların ağırlıklı olarak kurdukları bir hegemonya olduğu için sağcılar kendilerine tam olarak bir yer açamamıştı.

 

Yani bu mevcut alanda Yunus dersek bize ne derler, yahut gelenek desek, gönül desek ne olur gibi bir algı vardı.

 

Nihayetinde onlar da uzun yola çıkmaya niyet edemediler.

 

Tanzimattan sonra bir dönem edebiyatçılar yeniden geleneği okumak istediler. Yunus, Karacaoğlan, Köroğlu hakkında sol görüşlü diyeceğimiz bir takım yazarlarımız dahi yeni okumalar yaparak kendi görüşleri çerçevesinde yazdılar. Cumhuriyet dönemine geldiğimizde ise Divan şiiri artık şairlerimize çok uzak geliyordu. Mevcut şiirde buraya yaslanmak pek zordu. Bundan dolayı pek çok şair Yunusa yaslanan bir gelenek kurmaya başladılar. İkinci Yeni şiirinde de bu vardı. Cemal Süreya, Sezai Karakoç gibi büyük şairler de Yunus’a atıfta bulunan şairlerdendi. Fakat İkinci Yeni arasında İsmet Özel kendine farklı bir yer açtı. O Karacaoğlan ve Köroğlu’ nu daha bir merkeze alıyordu. Belki de onları kendisi gibi “partizan”bulduğu içindi bu. Yani ok gibi keskin ve istikamet üzere.

 

İz bırakan değil, iz süren oldukları için onları kendine yakın buluyordu ya da kendini onlara yakın buluyordu diyebiliriz. Kendini büyük Türk Şiiri içerisinde oraya eklemliyor, bir silsilenin varlığını vurguluyordu. Aralarındaki keskin rabıtayı şiir ve yazılarında da dile getiriyordu. Buna birkaç örnek vermek gerekirse şunları diyebiliriz:

 

 

 

İnce Sızı şiirinde şöyle diyordu:“Ben bir deli fışkın değil miyim / Sahibim Köroğlu’nun da sahibi değil mi”Karacaoğlan hakkında da fikrini şöyle beyan etmişti: “Dünyada Karacaoğlan’ı olan ikinci bir millet yoktur. Ha, Yunus

 

Emre’si olan var mıdır? O da yoktur. Yunus Emre bizim millet oluşumuzda çakmağı çakan kişidir. Oradan çıkan kıvılcım ateşi yaktı ve en harlı ateş Karacaoğlan’la ortaya çıktı, hissedildi. İnsanları ısıttığı odur.”

 

3Büyük Türk Şiiri Yunus Emre’den Karacaoğlan’a Karacaoğlan’dan da İsmet Özel’e aynı seyirde işleyen“millet”kavramını birleştiriyordu. Kıyamete dek de bu böyle sürecek; kendini Türkçe’ye adayan her şair Allah’ın izniyle büyük Türkçe’nin sahih bir neferi olarak tarihe adını altın harflerle yazdıracak. Bizler eve dönmeye burdan başlamalıyız. Yunus’un dili Türkçemizle. Cemal Süreya’nın deyişiyle: “Yunus ki sütdişleriyle Türkçenin / Ne güzel biçmişti gök ekinini”

 

 

 

 

3 Şair İsmet Özel’in 28 Eylül 2013 Cumartesi günü Ankara’da yaptığı “Üryan Geldim Gene Üryan Giderim” serlevhalı konuşmaından

 

 

İşte Yunusun biçtiği o gök ekinine sarılmalıyız. Yeniden Hacı Bektaş’ı okumalı, yeniden Ahmet Yesevi’ye dönmeli, yeniden Korkut Atamızın buyruklarına dikkat kesilmeli ve inşa ettiğimiz büyük Türk milletini ayağa kaldırmalıyız.

 

Türkçe aşığı büyük şairimiz Fuzuli’nin duası ile yazımı sonlandırmak isterim:

 

Ey feyz-resân-ı Arab û Türk ü Acem

 

Kıldın Arab’ıefsah-ı ehl-î âlem

 

Etdinfusahâ-yı Acem’i İsî-dem

 

Men Türk-zeban’daniltifât eyleme kem

 

“Ey, Arap, Acem ve Türk milletlerine feyiz veren Tanrım! Sen, Arap kavmini dünyanın en fasîh konuşan milleti yaptın! Acem fasihlerinin ise sözlerini, îsâ nefesi gibi, cana can katan bir güzelliğe ulaştırdın! Ben Türküm ve Türkçe söylemek istiyorum! Tanrım benden iltifâtını esirgeme!”

 

Duâ budur. Bu mısraları okuyanlar, ilk anda Fuzûlî’nin sâdece Türkçe yazmak istediğini ve bunun için Allah’tan yardım ve teveccüh dilediğini zannederler. Halbuki rubâî’nin bütün inceliği iltifât kelimesindendir. Çünkü söz sanatı’nda iltifât, sözü en güzel en sanatlı ve en üstün bir üslûpla kullanabilmek demektir. Böyle olunca, Fuzûlî’nin, Tanrısından dilediği büyük yardım, Türkçe’yi, hatta Arapça’dan da Fârisî’den de güzel ve üstün kullanma yardımıdır.

 

 

 

 

(Nihad Sâmi Banarlı, Türkçenin Sırları)

 

Muharrem Turgut
Muharrem Turgut
Şiir dehlizinde yüzme öğrenmeye çalışıyor.
YAZARA AİT TÜM YAZILAR
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.