Antik Yunan’da Sevmenin Yolları ve Aşk Meclisleri

Elif Nuran Özgün
karşılaştırmalı edebiyat talebesi, hayal dünyasında süper kahraman, iyilerin dostu kötülerin düşmanı. özetle: henüz beşer ve daima yolda!
17.04.2019
2.989
A+
A-

Bir süredir cumartesi günleri Eyüp’te Şah Sultan Külliyesi’nde edebiyata meraklı hanımlarla toplanıp çeşitli konuları masaya yatırıyoruz. Bazı toplantılarımızda birbirinden kıymetli hocalarımızı da ağırlıyor ve sorularımızla onların başlarının etini yiyoruz. Her şeyin halkada güzel olduğunu, mecliste tat bulduğunu düşünüyoruz. Geçen hafta yine toplandık ve aşkı konuşalım dedik. Önceki haftalarda bol bol Doğu’yu ve Türk edebiyatını konuştuğumuz için bu hafta Batı’yı ele alalım diye düşündük. Söylemesi kolay tabi. Batı edebiyatı dediğin öyle hemen ele alacağın, içini açıp bakabileceğin bir şey değil ki… Çok geniş. Hadi bunun da köküne inelim, hadi şunu da irdeleyelim derken yüzer iki yüzer inmeye başladık seneleri. 1700’lere gittik sanayi devrimi yaptık, olmadı; 1500’lere indik Protestanlığı kurduk, olmadı; 1100’lere inip Ortaçağ Rönesans’ını yaşadık, yine olmadı. En sonunda ine ine milattan önceki yıllara, M.Ö 400’lere geldik, Antik Yunan’da Agathon’un evinin kapısını tıklayıp Sokrates’in meclisine oturduk. Konu tabi ki aşktı. E başka ne olsundu?

Dervişin fikri neyse zikri de o imiş ya; aşkı seven, aşkı düşünen, aşkı hisseden de şüphesiz aşktan bahseder durur. Hepimiz sevmişizdir, Allah’ı, peygamberi, bir insanı, bir yeri veya bir hayvanı. Ancak pek azımız aşk hakkında düşünür. Sanki aşk, hissedilecek ama ötesine gidilmeyecek bir bulanıklıktır. Ancak aşk üzerine düşünüp kafa yoran kişi kendini aşkla ilgili konuşmaktan alıkoyamaz. Antik Yunanlılar da bu misal, aşk ve sevgi üzerine bol bol düşünüp bu konuya dair çok geniş bir terminoloji oluşturmuşlar. Sokrates’in ve Platon’un yaşadığı dönemde akşamları erkekler toplanır, şarap eşliğinde felsefeden ve aşktan konuşup tartışırlarmış. Bu meclislere “Symposion” ismi verilirmiş. Buralarda konuşulanların bazılarına ulaşabiliyoruz. Mesela Platon’un yazmış olduğu “Symposion” kitabında trajedi yazarı Agathon’un bir yarışmada birincilik elde etmesi şerefine kurulan bir meclisi görürüz. Sokrates’in de içinde bulunduğu konuklar, aşk ve bereket tanrısı Eros’u övmeye ve aşk üzerine konuşmaya karar verirler. Biz de hem bu kitaptan hem de başka kaynaklardan yola çıkarak Antik Yunan’da aşkı meşk ettik. Duyduklarımız şöyledir:

Antik Yunan’da sekiz çeşit sevgiden söz edilir. Bir çocuğun annesine duyduğu sevgi farklı, genç bir aşığın sevgilisine duyduğu sevgi farklı, bir kimsenin Tanrı’ya duyduğu sevgi farklı isimlendirilmiştir.

Bu sevgi türlerinin ilki “Eros”, yani “Erotik Sevgi”dir. Adından da anlaşıldığı gibi fiziksel hazların ön planda olduğu yoğun bir aşk şeklidir. Antik Yunanlılar Eros’u tehlikeli bulurlar. Çünkü Eros’a sahip kişi kontrolünü kaybeder, ne yaptığını bilmez. Eros, ilkel ve güçlü bir ateştir ve bu ateşin kendinden daha derin bir aşk ile soğutulması gerekir.

“Philia”, “Etkileyici Sevgi” ise dostların arasındaki sevgidir. İçinde farklı arzular bulunmayan, sadakat ve fedakarlık içeren sevgi türüne Philia denir. Philia’nın kilit noktası eşitler arasında olmasıdır. Eşit derken tabi ki tüm insanların eşit olduğu gibi modern bir kabulden bahsetmiyoruz. Antik Yunan’da bir erkeğin eşiti ancak başka bir erkekti. Kadınlar, aşık olmaya, sevgi duymaya layık görülmüyordu. Çünkü kadınların kapasitesi böyle yüce duyguları kaldıramayacak kadar azdı. Bu durumda sevgi ve aşk ancak iki erkek arasında yaşanabilirdi. Bu kavram bize uzak gelse de Batı edebiyatında çok yakın döneme kadar oldukça popüler bir temaydı. “Manly love” olarak adlandırdığımız sevgi, iki erkeğin arasındaki dostça sevgidir. İçinde cinsel arzular bulundurmaz. Ancak günlük hayatta çok tecrübe edilmeyecek kadar yüksek ve tutkulu bir dostluktur. Örnek olarak Montaigne ile Etienne de la Boetie arasındaki dostluk gösterilebilir. Kadın ve aşk meselesine Antik Yunan’ın yaklaşımını açıklamak için önemli bir diğer örnek de Afrodit Pandemus ile Afrodit Urania’dır. Güzellik ve aşk tanrıçası olan Afrodit’in doğumuyla ilgili iki rivayet vardır. İlki yalnızca babası Uranos’tan doğduğu, ikincisi ise Zeus ile Dione’nin kızı olduğudur. Sadece babadan doğan Afrodit’e Afrodit Urania denir ve bu Afrodit, yüce ve yüksek seviye aşkı temsil eder. Bu aşk Tanrı’ya duyulan sevgi veya erkek erkeğe bir sevgi olabilir ve kişiyi iyiye yöneltir. Çünkü bu Afrodit’in içinde kadınlık nüvesi yoktur. Babası Zeus, annesi Dione olan Afrodit ise Afrodit Pandemus’tur ve avam, dünyevi aşkı temsil eder. Kadınlara duyulan cinsel aşk bu kategoriye girer, bu aşk kişiyi kötüye yöneltir. Afrodit Pandemus’un böyle kötülenmesinin nedeni içinde kadınlık nüvesi bulundurmasıdır.

Antik Yunan’da ailevi sevgiye “Storge” adı verilir. Ebeveynlerin çocuklarına duyduğu sevgi veya çocukluk arkadaşları arasındaki sevgi bu türdedir. Bir diğer sevgi türü “Ludus” yani “Oyuncu Sevgi”dir. Biz lise aşkı deriz ya, midede kelebekleri uçurtan, kalbi pıt pıt attıran, flört edilen sevgi türüne bu isim verilir. Şirin bir aşk biçimidir. Bu güzel sevgi türünün tersine “Mania”, “Takıntılı Sevgi” alabildiğine olumsuz bir sevgi türüdür. Mania, aşkı bir tür delilik ve takıntı haline getirir. Hem aşığı hem de maşuku kısıtlar ve sıkar. Aslında bu sevgi türü kişinin özsaygısının olmamasından meydana gelir. Kişi sevilerek kendi eksikliğini kapatmaya çalışır. Türkçede kullandığımız manyak kelimesi, İngilizcede de aynı şekilde kullanılır. İkisinin de kökü Yunancadır. Mania, kişinin kontrolden çıktığı ve ne yaptığını bilmediği hale verilen isimdir; maniac/ manyak ise bu haldeki insandır.

“Pragma” en güzel sevgi türlerinden biridir. “Kalıcı sevgi” anlamına gelir. Zaman içinde olgunlaşmış, gelip geçici heyecanlardan arınmış oturaklı bir sevgidir. Karşılıklı çaba ve hoşgörü ile yıllar içinde oluşturulmuştur. Evliliklerinin ilerleyen yıllarında olan çiftlerde bu sevgi türünü gözlemleyebiliriz.

“Philautia” ise “Benlik Sevgisi”dir. Kendini sevmenin müspet halidir. Narsisizm gibi hastalıklı bir durumdan ziyade Budistlerin “kendine merhamet” olarak adlandırdıkları sevgi gibidir. Galib Dede demiş ya “Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen.” diye, tam da bunun gibi kendinin zübde-i âlem olduğunu bilmeye, zâtına hoşça bakmaya, insanları ve tüm kainatı sevmeye kendinden başlamaya “Philautia” denir.

Son sevgi türü ise “Agape”dir. Agape, özverili sevgi anlamına gelir. İlahi sevgiyi bu kategoride sayabiliriz. Yunus deyimiyle: “Cennet Cennet dedikleri birkaç köşkle birkaç huri/ İsteyene ver sen anı, bana seni gerek seni.” Agape’dir. Karşılık beklemeden, özveriyle sevmektir. En yüce sevgi türüdür.

Yaratılıştan bugüne seviyoruz, Dünya döndükçe de sevmeye devam edeceğiz. Biz de diyoruz ki, dost olsun, muhabbet olsun, e o kadar olmuşken bir de aşk olsun!

Biz yine hanımlarla toplanıp aşkı konuşmaya devam edeceğiz. Dileyenler için şöyle ufak duyuruyu da bırakıyorum. Bizimle halleşmek isteyenleri, meclise oturmaya bekleriz.

ETİKETLER: , , ,
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 1 YORUM
  1. muzdehim dedi ki:

    Aman efendim bu ne güzel aşka düşürme yoludur yüreğinize sağlık, şu yüzyılda symposion mecliselerine katılma imkanını buldurdunuz 😍 böyle bir aşk paketiyle karşılaşmak ayrı bir heyecanlandırdı, muhabbettimiz bol ‘ince belli’ çayımız daim olsun inşallah ☺️🌸